KIZIL RÜZGÂR!
Ali(ra) rivayet etti: Rasûlullah(sas) şöyle buyurdular: “Ümmetim şu on beş şeyi yaptığında, büyük belânın ona gelmesi vacib olur.”
Ashab-ı Güzin sordular: “Ey Allah’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir?”
Rasûlullah(sas) şöyle sıraladı:
“* Ganimet, (mevki sahibi kimseler arasında) tedavül eden (dolaşan) bir meta haline geldiği, * Emanet, ganimet bilindiği, * Zekât angarya sayıldığı, * İlim dinden başka gaye için tahsil edildiği, ** Kişi hanımına itaat edip annesinin hukukuna riayet etmediği, ** Kişi dostunu/arkadaşını kendine yaklaştırıp babasını uzaklaştırdığı, *Mescitlerde sesler yükseltildiği, * Kavme, onların en rezili/alçağı reis olduğu, * Kişiye şerrinden korkulduğu için hürmet edildiği, * İçki içildiği, * İpek giyildiği, * Şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleri edinildiği, * Bu ümmetin sonradan gelenlerinin, önceden gelenlerine lanet ettiği zaman… İşte o zaman kızıl rüzgârı, yere batışı, suret değiştirmeyi ve (gökten) taş yağmasını; ipi kopan kolyenin tanelerinin birbiri ardı sıra gitmesi gibi birbirini takip eden belâlar olarak beklesinler.” (Tirmizi, Fiten 39)
***
Günümüz Müslümanlarının halini adeta resmeden, Allah Rasûlü(sas)nün bu mübarek tespitleri; şu günlerdeki halimizi 1400 yıl önceden haber vermesinden dolayı O pak Rasûlün açık bir mucizesi olduğu gibi; aynı zamanda ümmetini böylesi bir fitne ve fesada karşı da uyarış çığlığıdır. Öyle ki; “Dikkat edin! Eğer şu saydığım on beş hastalık bir vücutta zuhur edecek olur ise o vücudun iflah olması mümkün olmaz.” denilmektedir.
Allah Azze ve Celle’nin gazabını celbedecek bu kötü amellerden sakınabilmemiz için onları biraz daha yakından tanımaya gayret edelim:
*
1. “* Ganimet, (mevki sahibi kimseler arasında) tedavül eden (dolaşan) bir meta haline geldiği zaman…”:
Ganimet, küffarın malından savaş yoluyla alınan mal olup kazançların en helâlidir. Beş hisseye ayrılan ganimetin dört hissesi, savaşa katılan mücahitlere aittir. Allah Teâlâ’nın takdiriyle hissenin biri; “Peygamber yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz…” (Haşr, 7)
Ganimet malından yapılacak bir iğnelik hırsızlığın bile kişinin şehitlik mertebesini kaybetmesine vesile olacakken, ümmete ait olan değerlerin yoksullara uğramadan zenginlerin arasında dolaşması kıyamet derecesinde vebaldir.
*
2. “* Emanet, ganimet bilindiği zaman…”:
Bilindiği üzere emanetten murat; bütün dini teklifler (Ahzab, 72) olduğu gibi; bir kimsenin, malını koruması için bir diğerine teslim etmesidir.
Unutulmamalıdır ki, toplumları ayakta tutan özelliklerden en önemlisi, birbirlerine olan güven duygusudur. Güven duygusu yitirildiğinde toplumdaki herkes birbirini düşman gibi görecektir. Bunun içindir ki, emanete yapılan ihanet, Rahmet Nebisi Muhammed(sas) tarafından; münafıklığın alâmetlerinden birisi olarak bildirilmiştir.
*
3. “* Zekât, angarya sayıldığı zaman…”:
Zekât; Allah Teâlâ’nın zengin kullarının elleriyle fakir kullarına gönderdiği bir emanettir. Zekâtın verilmemesi fakirin hakkını gasbetmek olacağı gibi, emanete de ihanettir. Çünkü Hak Teâlâ, fakir kullarına ulaştırması için okadarlık miktarı zengin kuluna emanet etmiş ve bunu bir ibadet olarak addetmiştir. Bu görevi bir ibadet olarak görmeyip; bir angarya veya bir cezaymış gibi telakki etmek, Allah Azze ve Celle’nin taksimine de, takdirine de rıza göstermemektir.
Kim ki, Allah(cc)’ın taksimine ve takdirine razı olmazsa, O’ndan gelecek her türlü cezayı peşinen kabul etmiş demektir. Rahmet Nebisi(sas) şöyle buyuruyor: “Bir ümmet ki, eğer zekâtlarını vermeyecek olursa, Allah onların yağmurlarını keser de; eğer içlerinde yaşayan hayvanlar olmasın yağmur yüzü göremezler.” (İbn Mâce)
4. “* İlim, dinden başka gaye için tahsil edildiği zaman…”:
Dinimiz, ilim tahsilinin yalnızca Allah(cc) rızası için yapılmasını ister. Allah(cc)’ı tanıma, ibadetlerimizde ihlâsı ve dolayısıyla mükemmelliği yakalamak için ihlâslı ilmi emreder. Eğer ilim, Allah Teâlâ’nın rızası için değil de; dünyalık elde etmek, âlim geçinmek, şöhret olmak v.b çıkarlar için tahsil edilir ise, bu ilim sahipleri cehennem ehlidirler. Nitekim Rasûlullah(sas) buyurdular: İlmi, âlimlere karşı böbürlenmek, cühela ile münakaşa etmek veya makam-mevki elde etmek için öğrenmeyin. Kim bunu yaparsa ona ateş gerekir, ateş!” (Kütüb-i Sitte, 6065)
*
5. 6. “** Kişi hanımına itaat edip annesinin hukukuna riayet etmediği, 7. 8. ** Dostunu/ arkadaşını kendine yaklaştırıp babasını uzaklaştırdığı zaman…”:
Allah Azze ve Celle; “Biz insana; önce bana sonra ana-babana iyi davran…, Önce bana sonra da ana-babana şükret, diye tavsiyede bulunmuşuzdur…” (Lokman, 31/14) buyurmaktadır.
Hak Teâlâ’nın kendisinden hemen sonra hakları konusunda tavsiye buyurduğu ana-babanın insan hayatında çok özel ve çok önemli bir yeri vardır. Öyle ki, ana-baba; hakları hiçbir şekilde ödenemeyecek iki değerdir. Allah(cc), kulunun var olmasına ana-babayı vesile kılmıştır. Onun için de, onların hakları; eş, evlât, arkadaş tavsiye ve etkileriyle ihlâl edildiğinde bu halin, helâki getirecek kötü bir amel olduğu kesinlikle bilinmelidir. Nitekim Rasûl-ü Ekrem(sas) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Büyük günahlar şunlardır: Allah’a ortak koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek, haksız yere adam öldürmek ve yalan yere yemin etmektir.” (Buhari)
*
9. “*Mescitlerde sesler yükseltildiği zaman…”:
Mescitlerde seslerin yükseltilmesi; çarşı-Pazar ve sokak ifadelerinin kullanılarak seviyesiz lâubalilikler, şakalaşmalar, alış-veriş, husumet v.s. olabileceği gibi; Allah(cc)’ın rızasını gözetmeyen, hatta İslâm’ın gerçeklerini insanlara ulaştırmayan kasıtlı vaazlar ve konuşmalardır. İslâm’ın muamelatı yerine, birilerinin ilke ve inkılâplarının anlatılması, İslâm’ın otoritesinin kaldırılış günlerini bayram ilân edip bu günlerinde mescitlerde kutlanması çirkin çirkin seslerin yükseldiği, helâki mucip amellerdendir.
Günümüzde pek çok yerde gördüğümüz gibi; dinsizlik karışmış aşağılık fikirleri dindenmiş gibi mescitlerde anlatıp da Allah(cc)’ın adının ve ahkâmının (dolayısıyla emir ve yasaklarının) anılmasına engel olmakta, mescitlerde çirkin seslerin yükselmesidir. Acı bir gerçektir ki, bu kıyamet şiddetindeki çirkinlikler elimizden aldırdığımız mescitlerimizde her gün işlenmektedir.
*
10. “* Kavme, onların en rezili/alçağı reis olduğu zaman…”:
Toplumun idarecileri o toplumun aynası gibidir. İdarecilerin ahlâk, inanç, tavır ve davranışlarına bakarak toplumun halinin ne olduğunu anlamak mümkündür. Zira insanın kendi fikrinden ve düşüncesinden daha fazla sevdiği bir fikir ve düşünce olamaz. Onun için de, toplum ancak kendi gibi düşünenleri idarecileri olarak iş başına getirecektir.
Eğer toplumun idarecileri adil ve iyilerden ise bu, o toplumunda iyi olduğunun göstergesidir. Yok, toplumun başında fasıklar, reziller idareci olarak bulunuyorsa, o toplumda idarecileri gibi rezildir. Allah Teâlâ’da rezilliklerden asla razı değildir. Bu hal ise kıyamet alâmetlerindendir. Nitekim Allah Rasûlü(sas) şöyle buyurmaktalar: “Nefsim kudret elinde olana Allah’a yemin ederim ki…, en kötüleriniz dünyanıza varis olmadıkça kıyamet kopmaz.” (Tirmizi) Bir diğer hadisi şeriflerinde; “Dünyanın en mutlu insanı, alçak oğlu alçak olmadıkça kıyamet kopmaz.”(Tirmizi) buyurmuşlardır.
*
11. “* Kişiye şerrinden korkulduğu için hürmet edildiği zaman…”
Gerek devlet erkânı olsun, gerekse devlet otoritesinin az olduğu zamanlarda; zalim zorbaların insanları zulümle sindirdikleri zamanlar, tarihin hemen her döneminde olagelmiştir. Ne acıdır ki, Asr-ı saadet dönemi gibi bir asır yaşamış olan şu ümmetin içinde de bazı dönemlerde benzeri korku zamanları yaşanmıştır.
Zalimliklerinden dolayı halkın Allah(cc)’a sığındığı böyle zorbalara dur diyecek adil bir güç olmadığı için, halk istemese de çaresiz olarak onlara hürmet etmek zorunda kalır. Bu hal halk için bir züldür. Fakat çaresizlik bunu yaptırmaktadır.
Unutulmamalıdır ki, insanların izzetlerini zelil eden böylesi zulümlerde belâyı davet eden çok çirkin hallerdendir.
*
12. “* İçki içildiği zaman…”:
Yüce dinimiz şu beş maksat için gönderilmiştir: dinin korunması, aklın korunması, malın korunması, canın korunması, neslin korunması.
İnsanı hayvandan ayıran en büyük nimetlerden biriside hiç şüphesiz akıldır. İslâm dini aklı fesada uğratacak olan bütün kötülüklerin önünü kapatmıştır. Bilindiği gibi içki ve uyuşturucular akıl emniyetini ortadan kaldıran en büyük zararlılardır. Hangi isimle olursa olsun içkinin her türünü kullanmak Allah(cc)’a isyandır. Rahmet Nebisi(sas) buyuruyor: “Çoğu sarhoş eden her şeyin, azıda haramdır.”
*
13. “* İpek giyildiği zaman…”:
İpek elbise giymek Muhammed ümmetinin erkeklerine haram kılınmıştır. Nitekim Allah Rasûlü(sas); “İpek ve ibrişim elbise giymeyin” (Buhari, Müslim) buyurmaktadır. O Rasûl’ün mübarek emir, nehiy, tavsiye ve takdirleri hep hikmet doludur. Eğer bir şeyi yasaklamış ise bu yasak muhakkak bizim hayrımızadır. Bunca hayra rağmen hiçbir mazeret yokken ipek giymek, nebevî emre itaatsizlik olacağı gibi Allah Azze ve Celle’nin gazaplanmasına da vesiledir.
*
14. “* Şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleri edinildiği zaman…”:
Müzik; insanları gaflete sevk edip ibadetlere karşı isteksizleştirmek, onları Allah(cc)’ın yolundan saptırmak için şeytanın en çok kullandığı araçların ve yolların başında gelir. Çünkü müzik, nefse hitap ettiği için, nefsi şehevi duygulara ve fiillere iter. Kalbi meşgul ederek Allah(cc)’tan uzaklaştırır.
Allah Teâlâ hayat rehberimiz olan Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyurmaktadır: “İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonrada onunla alay etmek için boş sözü (lehve’l hadîs’i=müziği) satın alır. İşte onlara rüsva edici bir azap vardır.” (Lokman, 31/6) Bu konuda Rasûlullah(sas)’ın da pek çok hadisi bulunmaktadır. Onlardan birkaç tanesini şöyle sıralaya biliriz: “Yemin ederim ki, ümmetimden bir topluluk gelecek; zinayı, içkiyi, ipek elbiseyi ve çalgı aletlerini helâl sayacak.”(Buhari) “Rabbim Azze ve Celle bana içkiyi, kumarı, darbukayı ve şarkı söyleyen kadınları haram kıldı.”(İmam, Ahmed) “Ümmetimden bazı insanlar, içkiye başka isimler vererek içerler. Şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleriyle başları iner kalkar. Allah, onları yerin dibine batıracak ve onları maymunlar ve domuzlar şekline dönüştürecektir.”(İbn Mâce)
Müslümanları Kur’an’dan uzaklaştırmak için keşfedilmiş yollardan birisi olan müzikten gelen kazanç da kazançların en kötüsü ve en pislerindendir.
*
15. “* Bu ümmetin sonradan gelenlerinin, önceden gelenlerine lanet ettiği zaman…”:
İslâm âleminin birliğinin ve dirliğinin dağıtılabilmesi ve Müslümanların bir araya gelememeleri için, müsteşriklerin keşfettikleri en etkili yollardan birisi de; geçmişteki güzide âlimlerimizin derya gibi ilimlerine ve usullerine karşı şüphe uyandırarak tarihi değerlerimiz ile bağlarımızı koparmaktır. Acı bir gerçektir ki, bazı bel’am tipliler de bu konuda müsteşriklerin en büyük uşakları olmuşlar ve olmaya da devam etmektedirler.
Selefimizden de aynı çağda yaşayan âlimlerin birbirlerini tenkit ettikleri görülmüştür. Fakat bunların tenkitleri, ilmi delillerini ortaya koyup; ‘Biz bu konuda böyle düşünüyoruz.’ diyecek edep ve usulde olmuştur. Günümüzde ise geçmiş âlimlerimizi (ki, Allah(cc) hepsine rahmet eylesin) karalama, hakaret etme ve küçük düşürmeye çalışmak için sistemli bir saldırı başlatılmıştır.
Dünyevî çıkarlar için müsteşriklerin uşakları durumuna gelen bel’amlara yazıklar olsun. Unutmayalım ki, bir Allah(cc) dostunun ifadesiyle; “Âlimlerine saygı duymayan bir toplum, zalimlerin zulmü altında ezilmeye mahkûmdur.”
***
Bir bünye, bir vücut düşünelim ki, bu vücutta birbirinden farklı ve her biri başka bir elem verici tam on beş ayrı hastalık bulunsun. Bu hastalıkları taşıyan vücudun sahibi rahat, huzurlu ve mutlu olabilir mi? Bu kadar rahatsızlıkla onca acının, elemin ve ızdırabın içinde nasıl mutlu olabilir ki? İşte Allah Rasûlü(sas)’nün saymış olduğu şu on beş hastalıkta bir toplumda zuhur ederse o toplumda da huzur ve mutluluktan bahsetmek mümkün değildir.
Toplumun içine düşmüş olduğu bu mutsuzluk; fertlerinin kendi elleriyle yaptıkları yüzündendir. Toplum eğer zillet boyutundaki bu mutsuzluktan kurtulmak istiyor ise; Rahmet Nebisi(sas)’nin saymış olduğu ve her biri bir afet şiddetindeki çirkinlikleri hemen terk etmelidir. Yoksa başlarına gelen musibetler bununla da kalmayacaktır. Böyle bir toplum şu afetlere de hazır olmalıdır ki, onlardan ilki kızıl bir rüzgârdır:
*
1. “* Kızıl rüzgâr”:
Âlimlerimizce, kızıl rüzgâr; Müslümanları helâk edecek çok büyük savaşlardır, diyenler olduğu gibi, onun büyük zelzeleler olabileceğini söyleyenlerde olmuştur.
Allah Teâlâ, şımarıklıkları ve isyanları yüzünden tarihte pek çok kavmi helâk etmiştir. Günümüz insanlığının, şımarıklığının ve azgınlığının cezası olarak da; kızıl renkli asit bulutlarını kuvvetli esen rüzgârlarla insanlığın tepesine indirmesi Allah(cc)’a hiç de zor değildir.
Unutulmamalıdır ki, gelecek olan bu azaplar öyle bir azaptır ki; yalnız hak edenlerin üzerine inmeyip o toplum da bulunan bütün insanlara sirayet eder. Bu hal; ezelden beri uygulana gelmiş ilâhi bir düsturdur. Sonra herkes kendi inancına göre haşrolunur. Yalnız Allah Azze ve Celle’nin dilediklerinden gayrisinin bu afetten kurtulması söz konusu değildir.
*
2. “* Yere batış”:
Eğer toplum kendini ıslah etmez, isyan ve fitnede devam edecek olur ise hadis-i şerifte işaret buyrulan ikinci cezalandırma; yere batırılıştır.
Helâk sebepleri zuhur ettiğinde, yani toplum helâki hak edince, Allah Teâlâ da helâk vasıtaları halk eder. İşte bunlardan biride yerin altını üstüne geçirmedir. Bunu sel felaketleriyle yapar, zelzelelerle yapar, göçüklerle yapar, tusinamilerle yapar… Hâsılı, takdir etmiş olduğu bir vasıta ile o şımarık ve azman toplumu yerin dibine geçirerek cezalandırır.
*
3. “* Suret değiştirme”:
Geçmiş tarihlerde isyanlarından dolayı insanlarının suretlerinin hayvan suretine dönüştürülmüş olması kati naslar ile sabittir. Aynı isyandaki günümüz insanı da benzer bir cezadan kendini emin görmemelidir.
Nitekim Allah Azze ve Celle; haktan ayrılıp zulmeden, ahitlerine sadık kalmayan, Allah(cc)’a eş ve ortaklar koşan, ilâhi emre muhalefet ederek Allah(cc)’ın kanunlarına rağmen kanunlar koyan… İsrail oğullarının suretlerini maymunlara ve domuzlara çevirmiştir. O şöyle buyuruyor: “Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara; ‘Aşağılık maymunlar olun’ dedik” (Araf, 7/166; Ayrıca bakınız: Bakara, 2/65; Mâide, 5/60)
İsyanlarından dolayı dün suretleri değiştirilen asiler ile hemen hemen aynı isyan içinde olan günümüz insanı, karakter olarak o günün insanını aratmayacak durumdadır. Öyleyse aynı akıbetin başlarına gelmesi hiç de uzak düşünülmemelidir.
*
4. “* (Gökten) taş yağması”:
Lut kavmi; rasulleri Lut(as)’un nasihatlerini dinlemeyip, daha önce hiçbir milletin yapmadığı fuhşiyatı işlemeye devam ettiler. Allah(cc)’da onları zelzele ve başlarına taş yağmurunun yağdırılması felâketiyle helâk etmiştir. Öyle bir taş yağmuru ki, hangi taşın hangi mücrime geleceği işaretlenmiş olarak adrese teslim bir helâk şekliydi bu. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır; “Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık. (O taşlar) Rabbin katında işaretlenerek (yağdırılmıştır.) Onlar zalimlerden uzak değildir.”(Hûd, 11/82-83)
Lut kavminin o çirkin fiilleri işleyerek hak ettiği helâkten, aynı çirkinlikleri işleyen günümüz insanı kurtulacağını mı sanıyor. Eğer aynı felaketler bugün şu toplumun başına gelmiyor ise bu, Rabbimizin sabrının ve rahmetinin genişliğindendir.
Allah Rasûlü(sas) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Allah bir millete gazap ettiğinde yere batırma ve suret değiştirme azabını vermese bile, pahalılık onları ezer. Yağmurları yağmaz olur. Kötüleri idareyi ele geçirir.” (İbn-i Asâkir)
Alıntıdır.